Zor Kullanma Yetkisine İlişkin Sınırın Aşılması Suçu TCK-256
- Av. Batuhan PALA
- 2 Nis
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 7 Nis

Zor Kullanma Yetkisine İlişkin Sınırın Aşılması Suçu Nedir
Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 256. maddesinde düzenlenmiş olup, "Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar" başlığı altında yer almaktadır.
TCK 256. madde kapsamında, zor kullanma yetkisine sahip bir kamu görevlisinin, görevini ifa ederken orantısız ve gereğinden fazla güç kullanarak müdahalede bulunması halinde kasten yaralama suçunun oluşacağı kabul edilmiştir.
Bu suçun oluşabilmesi için aşağıdaki unsurların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:
Failin kamu görevlisi olması
Zor kullanma yetkisine sahip olması
Yetkinin hukuka aykırı şekilde aşılması
Mağdurun zarar görmesi
Kamu görevlisi olmak tek başına yeterli değildir; failin ayrıca zor ve silah kullanma yetkisine sahip olması gerekmektedir.
Kolluk Kuvvetlerinin Zor Kullanma Yetkisi ve Sınırları : Kolluk kuvvetleri, görevleri gereği belirli koşullar altında zor kullanma yetkisine sahiptir. Bu yetki, kamu düzenini sağlamak ve korumak amacıyla, Anayasa ve ilgili kanunlarla belirlenen sınırlar içinde kullanılabilir.
Zor kullanma yetkisi, aşağıdaki durumlarda kullanılabilir:
Kamu düzenini sağlamak ve korumak
Suç işlenmesini önlemek ve failleri yakalamak
Meşru savunma kapsamında hareket etmek
Direnişi kırmak
Ancak, kolluk kuvvetlerinin zor kullanma yetkisi bir cezalandırma aracı değil, yalnızca direnişi kırmaya yönelik bir müdahale aracı olarak değerlendirilmelidir. Yetkinin orantısız şekilde aşılması, hukuka aykırı olup cezai sorumluluk doğurabilir.
Madde | TCK 256 |
Fıkra | Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. |
Kolluk kuvvetlerinin zor ve silah kullanma yetkisinin sınırlandırılmasına ilişkin temel unsurlar:
Kanunilik İlkesi: Anayasa’nın 2. ve 13. maddeleri uyarınca, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hukuk devleti ilkesi gereğince, kamu gücü keyfi şekilde kullanılamaz ve bireylerin sahip olduğu temel hak ve özgürlükler yalnızca Anayasa’da belirtilen nedenlere bağlı olarak ve kanunla sınırlandırılabilir. Bu sınırlandırmaların Anayasa’nın özüne, ruhuna ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaması gerekir. Bu doğrultuda, kolluk kuvvetlerinin zor kullanma yetkisi yasal bir temele dayanmalı ve hiçbir durumda keyfi veya kişisel yorumlara dayalı şekilde uygulanmamalıdır.
Hiçbir kolluk görevlisi, keyfi olarak veya kişisel yorumlarına dayanarak zor kullanamaz.
Zor kullanma yetkisi, yalnızca yasalarla ve yönetmeliklerle belirlenmiş durumlarda geçerlidir.
Yetki aşımı veya hukuka aykırı güç kullanımı, kolluk personelinin hukuki ve cezai sorumluluğunu doğurur.
Örnek:
Direniş göstermeyen bir kişiye karşı zor kullanmak yasaldan çok keyfi bir müdahaledir ve hukuka aykırıdır.
Meşru müdafaa ve kamu düzenini koruma dışında güç kullanımı suç teşkil edebilir
Zorunluluk ve Mutlak Gereklilik: Kolluk kuvvetleri, zor ve silah kullanma yetkisini ancak son çare olarak kullanmalıdır. Alternatif yöntemler denendikten sonra sonuç alınamazsa, ancak o zaman zor ve silah kullanımı gündeme gelebilir. Ayrıca, zor ve silah kullanımı sırasında kademelilik ilkesine bağlı hareket edilmesi zorunludur.
Kademelilik ilkesi, zor ve silah kullanma yetkisini kullanırken en hafif müdahaleden en ağırına doğru aşamalı bir şekilde hareket etmesini ifade eder.
Kademelilik İlkesi Gereği:
Öncelikle sözlü uyarı yapar.
Fiziksel müdahale (bedeni kuvvet) uygular.
Zor kullanma araçlarını (örneğin cop, kelepçe, kalkan) kullanır.
Silah kullanımı ise son çare olarak ve sadece meşru müdafaa veya tehlikeyi önlemek amacıyla gerçekleşir.
Bu ilke, orantılılık ve hukuka uygunluk çerçevesinde uygulanmalıdır. Polis, gücün derecesini olayın niteliğine ve tehdidin büyüklüğüne göre belirlemek zorundadır. Zor kullanma ancak kaçınılmaz ve mutlak bir gereklilik olduğunda uygulanabilir. Alternatif çözümler tükenmeden zor kullanılamaz.
Zor kullanmadan önce her zaman daha az şiddet içeren yöntemler tercih edilmelidir.
İlk olarak uyarı, müzakere ve caydırıcı önlemler uygulanmalıdır.
Eğer zor kullanma kaçınılmazsa, en az zarar verecek yöntem tercih edilmelidir.
Örnek:
Kolluk kuvvetleri, bir kalabalığı dağıtırken önce sözlü uyarı yapmalı, ardından zaman tanımalı ve ancak son çare olarak zor kullanmalıdır.
Teslim olmuş bir şüpheliye karşı fiziksel müdahaleye gerek yoktur, aksi takdirde hukuka aykırı olur
Ölçülülük ve Orantılılık İlkesi: Kolluk kuvvetlerinin zor kullanma yetkisi sınırsız veya keyfi değildir ve amaç ile kullanılan güç arasında bir denge kurulmasını gerektirir. Kolluk görevlileri, zor ve silah kullanma yetkisini, somut olayın gerekliliklerine göre ve aşırıya kaçmadan kullanmalıdır. Bu yetki kullanılırken direnişi kıracak şekilde gerekli olan en az seviyede güç uygulamalı ve orantılı olmak zorundadır.
Zor kullanma, durumu kontrol altına almak için gereken en düşük seviyede olmalıdır.
Orantısız güç kullanımı, yetkinin kötüye kullanılması anlamına gelir ve suç teşkil edebilir.
Bir kişiyi etkisiz hale getirmek için gereğinden fazla güç uygulanamaz.
Örnek:
Bir kişinin kaçmasını önlemek için orantılı müdahalede bulunulabilir ancak kaçmayan bir kişiye karşı şiddet uygulanması orantısız bir güç kullanımına girer.
Saldırgan bir kişinin etkisiz hale getirilmesi sırasında kullanılan güç, saldırının boyutuna uygun olmalıdır. Küçük bir tehdit için ölümcül güç kullanmak ölçüsüz olur.
Kolluk kuvvetlerinin zor kullanma yetkisi keyfi veya sınırsız değildir. Hukuka uygun bir şekilde kullanılması için üç temel ilke gözetilmelidir:
Kanunilik İlkesi → Yetkinin açık ve kesin bir hukuki dayanağı olmalıdır.
Zorunluluk ve Mutlak Gereklilik İlkesi → Zor kullanma son çare olmalıdır.
Ölçülülük ve Orantılılık İlkesi → Uygulanan güç, amaca uygun ve aşırı olmamalıdır
Bu ilkeler ihlal edilirse, sorumlu kolluk görevlileri hakkında hem idari hem de cezai işlemler uygulanabilir. Kolluk kuvvetleri zor kullanma yetkisini toplumun güvenini sarsmayacak, adalet ve insan haklarını gözeten bir anlayışla kullanmak zorundadır.
Zor Kullanma Yetkisine İlişkin Sınırın Aşılması Suçunda Şikâyet, Zamanaşımı ve Uzlaşma
Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu şikâyete tabi olmayan bir suçtur; bu nedenle Cumhuriyet Savcıları tarafından resen soruşturulur ve kovuşturulur. Suçun işlendiği tarihten itibaren dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Ayrıca, bu suç uzlaşma kapsamına girmemektedir.
Zor Kullanma Yetkisine İlişkin Sınırın Aşılması Suçunun Cezası
TCK 256. maddesi hükümleri gereğince kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
Zor Kullanma Yetkisine İlişkin Sınırın Aşılması Suçunda Görevli Mahkeme
Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçunda Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince Asliye Ceza Mahkemeleri görevlidir.
Son Söz
Türk Ceza Kanunu’nun 256. maddesi, kamu görevlilerinin zor kullanma yetkisini düzenlerken, bu yetkinin belirli sınırlarla çerçevelenmesini amaçlar. Devletin, kamu düzenini sağlamak ve suçları önlemek için kolluk kuvvetlerine ve bazı kamu görevlilerine verilen zor kullanma yetkisi, toplumun güvenliği açısından büyük öneme sahiptir. Ancak, bu yetkinin sınırlarının belirlenmemesi durumunda, devletin şiddet kullanma gücünün kötüye kullanılma riski ortaya çıkabilir. Dolayısıyla, TCK 256, kamu görevlilerinin zor kullanma yetkisinin aşılması durumunda ortaya çıkabilecek hukuki sonuçları düzenleyerek, devletin gücünü denetim altına alır.
Zor kullanma yetkisinin anayasal bir temele dayanır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, kamu görevlilerinin güvenliği sağlaması ve suçları önlemesi için devletin yetkilerini belirlerken, bu yetkilerin kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla denetim mekanizmaları da oluşturmuştur. Anayasada yer alan “kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” gibi haklar, zor kullanma yetkisinin ancak belirli şartlar altında ve belirli sınırlara dayanarak kullanılabileceğini ortaya koyar. Bu, devletin gücünü halkın özgürlüklerine zarar vermeyecek şekilde kullanmasını sağlar. Kamu görevlisinin, zor kullanma yetkisini ancak meşru savunma, suçları engelleme gibi gereklilikler doğrultusunda ve orantılı şekilde kullanması gerektiği, anayasal güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerle uyumludur. Eğer bu hakkın varlığı tartışmasız bir şekilde ortadan kalkarsa, toplumda büyük güvenlik açıkları meydana gelir. Devletin kamu görevlilerine tanıdığı bu yetkinin bir sınırının olmaması, keyfi bir şiddet uygulama riski doğurur ve insanların güvenliğini tehdit eder.
TCK 256, bu tür olumsuz sonuçları engellemek için zor kullanma yetkisinin belirli koşullar altında ve ölçülü bir şekilde kullanılmasını öngörür. Zor kullanma yetkisinin sınırsız ve denetimsiz bir biçimde kullanılması, devlete olan güvenin sarsılmasına ve halkın devletin şiddet uygulama gücünden korkmasına yol açar. Bu ise hukuk devleti ilkesine aykırı düşer ve devletin meşruiyetine gölge düşürür. Sonuç olarak, TCK 256’nın varlığı, hem toplumun güvenliğinin hem de devletin meşruiyetinin korunması açısından kritik bir öneme sahiptir.
Comentários